Yazan: Yasemin Coşkunkan
“Dur artık. Yeter!” diye bağırdım, sesim ağlamaktan zar zor çıkıyordu. Sonra bir silah sesi. Bir ateş, bir kurşun. Edebiyat öğretmenimiz artık yerdeydi. Silah yavaşça yere düştü. Sonra hatırladığım tek şey yüzüme çarpan serin rüzgâr ve festivalde eğlenen öğrencilerin çığlıklarıydı.
BÖLÜM 1- HER ŞEY BAŞLARKEN
CEMRE
Gözlerimi açtığımda yurt odamda olduğumu fark etmem biraz zamanımı aldı. Başım çatlıyordu. Biri şu telefonu susturabilir mi? Uyandım tamam. Sabahın bu saatinde bana bu kadar çok mesaj atan kimdi? Elbette en yakın arkadaşım. O da benim gibi hiçbir şeye anlam veremiyordu belli ki. Nehir’in mesajlarına aldırmadan yataktan kalktım. Aynaya baktığımda gördüğüm manzara beni şaşırtmadı. Dağınık saçlar, akmış makyaj ve ellerimdeki kurumuş kan kalıntıları… Yüzümü yıkadım ve ağlamaktan şişmiş ve morarmış gözlerime bakıp makyajla kapatmaya zahmet bile etmeden okula doğru yürümeye başladım. Okula adımımı atar atmaz, benimle aynı durumda olan Nehir ve bizim aksine çok soğukkanlı görünen Selim’in başında beklediği sarı suç mahalli bantları beni karşıladı. Dünkü festivalden kalma konfetiler ve simler bu korkunç durumda hala yerde parıldamaya devam ediyordu. Sonra gözüm fakültenin çıkışına ve içeriden sedyeyle çıkarılan siyah muşamba içindeki cesede takıldı. O an Selim, olan biteni izlememize bile fırsat vermeden bizi alandan uzaklaştırıp arkadaşlarımızın olduğu bir sınıfa doğru iteklemeye başladı. Herkes birbirine korkmuş gözlerle bakıyordu, Nehir o kadar çok ağlıyordu ki neredeyse insanların dikkatini çekecekti. Sonunda konuşmaya cesaret eden ilk kişi Selim oldu. “Ağlamayı kes, hepimizi hapse mi attırmak istiyorsun sen?”. Mira dehşet içinde ona dönerek, “Bağırma, seni duyarlarsa ne olacağını düşün.” dedi. Nehir biraz daha sakinleşmiş gibiydi. Arzu, “Her şey daha yeni başlıyor. Kendimizi kirli bir hapishane hücresinde bulmak istemiyorsak hikayemizi kesinleştirmeliyiz.” Haklıydı, buradan kurtulmanın tek yolu hikayemizdi. Okulun hoparlörlerinden yapılan duyuruya göre, okuldaki tüm öğrenciler tek tek sorguya çekilecekti. Özellikle de Buğra Bey’e en yakın olanlar. Biz.
Sınıfın bir köşesinde oturmuş, stresten tırnaklarımı yiyor, olayları kavramaya çalışıyordum. Dün gece ne yapmıştık, nasıl böyle bir dehşete sebep olabilmiştik? Olaylar hala kafamda karmakarışıktı, açıklayamadığım kadar çok boşluk vardı. “Dedektiflerin gelmesi uzun sürmeyecek. Hikayemizi konuşmamız gerek,” dedi Selim. Mira, “Bence her şeyi olduğu gibi anlatmalıyız. Sonuçta bir kazaydı. Değil mi?” dedi. Selim’in kahkahası sınıfta yankılandı, bu kahkaha Mira’nın fikrinin saçmalığını fark etmesi için yeterli bir tepkiydi. “Tamam o zaman parlak fikirlerini duyalım,”. Başından beri sessiz kalan Erim, sonunda ağzını açtı ve “Yapılacak tek bir şey var. Yalan söyleyip sonuna kadar inkâr edeceğiz. Evet, ilk başta bizden şüphelenecekler ama eğer dirençli olup hikayemizin arkasında durmayı başarabilirsek, bu olay yakında tarih olur.” Sanki söylediklerine inanmıyormuş gibi bir ifadesi vardı ama yapacak başka bir şeyimiz olmadığını, yalan söyleyip birbirimizi savunmamız gerektiğini söylediğinde haklıydı. Tam kararımızı netleştirdiğimiz sırada kapı aniden ardına kadar açıldı ve bölüm başkanımız kapıda belirdi. “Sizi burada bulacağımı biliyordum. Tahmin edebileceğiniz gibi, görüşmeler sizinle başlayacak. Bir araç ayarlandı, karakola gidiyoruz.” dedi.
“Nehir, neredesin, beni beklemeyecek miydin?” “Nehiiiirr” Sınıfın kapısını açtım ve “Bensiz mi başladınız?” dedim. Ama söylediğim anda pişman oldum çünkü sınıfta gördüğüm sahnenin hayatımızı karartacak o an olduğunu fark etmek zor değildi.
BÖLÜM 2- SORUŞTURMALAR
SELİM
Uzun süre düşünsem, bir polis karakolunda oturup kendi geleceğimi belirleyecek bazı adımlar atacağımı düşünmezdim. Özellikle de Türkiye’nin en tanınmış dedektiflerinden birinin sorumlu olduğu ve benim de çok fazla parmağımın olduğu bir olayda. Yalan söylemeyeceğim; bu olay, suç edebiyatına çok meraklı biri olarak beni heyecanlandırıyor. Eğer bu işten zarar görmeden sıyrılabilirsek belki gelecekte bu olayla ilgili bir kitap bile yazabilirim. Bu düşüncelerle boğuşurken, ifade odasından ismimin çağrıldığını duydum. Yavaşça ayağa kalktım, kader ortaklarıma son bir kez baktım ve yüzlerindeki ifadelerden arkalarını toparlamanın bana kalacağını anladım. Ve işte Türkiye’nin en tanınmış dedektifi, işinde en iyisi olduğuna inanılan Ege Bilgin. “Merhaba Selim,” dedi. “Otur ve başlayalım”. “Sizi bu olay için görevlendirdiklerine göre, gerçekten karışık bir durumda olmalıyız,” dedim alaycı bir şekilde. Sadece gülümsedi. “Söyle bana, öğretmenini neden öldürdün?”. “Bu kadar titiz olduğunuza göre, bunu bizim yaptığımızdan eminsiniz,” dedim gülerek. Onu biraz kızdırmak istedim, tepkilerini görmek istedim. “Hayır, hiçbir şeyden emin değilim, sadece senden duymak istiyorum. Dün gece ne oldu?” dedi. “Tamam, o zaman açıklayayım. Üniversitemiz bu festivalleri sık sık yapıyor. Eh, tabii ki katılıyoruz. Dün gece tam olarak olan buydu. Hepimiz partiye gittik, ben partilere eğlence katmayı severim, bu yüzden yanımda biraz alkol getirdim. Yani, alkolsüz bir festivale alkol getirmek suçsa, beni bunun için tutuklamalısınız. Herkesi topladıktan sonra, genellikle takıldığımız bir sınıfa gittik ve biraz içki içtik. Sonra konser alanına geri döndük, hiçbir sorun yoktu. Bu sabaha kadar. Şey, ceset elbette o sınıfta bulundu, ama dediğim gibi, ayrıldığımızda her şey yolundaydı. Söyleyeceklerim bu kadar, başka sorunuz varsa, avukatım gelene kadar konuşmayacağım.” dedim. “Tamam, sanırım şimdilik bu kadar. Cemre, gelebilirsin.” Ayağa kalktım ve Cemre’ye kimsenin duymayacağına emin olarak fısıldadım, “Hepimizden eşit derecede şüpheleniyorlar. Sadece hikayemize devam et.” dedim ve kapıyı çekip çıktım.
Masanın üzerinden yerdeki kan birikintisine damlayan alkol damlalarını izledim. Hala olanların şokundaydım. O silah sesinden sonra ne olduğunu anlayamadan Buğra Bey’in yere düştüğünü gördüm. Şokla titreyerek ve ağlayarak yere düşen Nehir’in elinden silahı aldım ve ayağımla silahı sınıfta uzak bir köşeye fırlattım ve küçük arkadaş grubumuzun yüzlerine tek tek baktım.
CEMRE
Ege Bilgin mi? Berbat okulumuzda gerçekleşen kaza gibi görünen bir trajedi için Ege Bilgin’i mi görevlendirdiler? Sanırım bunun bizi korkutmasını bekliyorlardı. Aslında, bu tür panik durumlarında kriz geçiren ilk kişi ben olurum ama bu sefer Nehir’i ayakta tutabilmek için ben iyi olmalıyım. Sonuçta, bu durumdan çıkabilmek için birimizin güçlü kalması gerekiyor. Odaya girdiğimde son konuşmalarını yapıyorlardı. Çıkarken Selim’in söyledikleri beni rahatlattı ve o sandalyeye güvenle oturdum. “Sanırım iyi anlaşıyorsunuz,” dedi Ege Bey. Cevap vermedim. “Tamam o zaman, sorulara geçelim. Ne zaman ve nasıl tanıştınız?” Anlatmaya başladım. “Aslında tanışalı çok uzun zaman olmadı, her şey hepimiz suç edebiyatı dersini almaya başladığımızda başladı sınıfta çok fazla öğrenci yoktu fakat Buğra Bey bizim bu alana olan tutkumuzu fark etti ve grubumuzun yaratıcısı oldu. Haftada en az bir akşam okulda bir araya gelip yarattığımız hikayeleri bazen de gerçekten yaşanmış suç dosyalarını tartışıp belgesellerini izliyorduk. Evet, her şey böyle başladı.” “Anlıyorum” dedi sakince. “Peki Buğra Bey de bu buluşmalarda sizinle olur muydu, aranız nasıldı?” diye sordu. Hafifçe gülümsedim. “Çok iyiydi, her şey yolunda gidiyordu. Akşam toplantılarımızda Buğra Bey hep yanımızdaydı, bizimle konuşurdu ve bildiklerini bize aktarırdı” dedim hafif ağlamaklı bir sesle. “Tamam, seni daha fazla üzmeyeceğim ama bir sorum daha olacak. Dün gece ne oldu Cemre?” diye sordu. “Biraz içtik ama sarhoş değildik. Farklı bir şey olmadı. Hepimiz konsere geri döndük ve bu sabaha kadar günün huzurlu bir şekilde bittiğini düşündük. Söyleyeceklerim bu kadar.” dedim. “Pekâlâ, seni daha fazla yormayacağım. Şimdilik özgürsün” dedi. Sesindeki alaycı soğuk ton beni ürpertse de odadan çıktım ve o anda ağlamaktan gözleri şişmiş Nehir’le yüz yüze geldim. Hemen onu tuvalete çektim ve konuşmaya başladık. Hala toparlanmak için zamanı vardı. Umarım bu süre zarfında sakinleşmeyi başarırdı yoksa önce kendinin sonra da hepimizin sonunu getirecek şeyler yapacaktı.
“Nehir sakin ol!” diye bağırdım onu banyoya doğru çekiştirirken. “Senin suçun değil, o silah boş olmalıydı,” dedim. Bu arada yüzüne ve ellerine sıçrayan kanı yıkıyordum. Sonunda ağzını açtığında, “Benim suçum değildi, bilerek yapmadım. Gidip polise anlatsam inanırlar.” dedi. “Yapma. Yapma, Nehir. Bunu kimseye söylemeyeceksin. Şimdi sınıfa geri dönüp bir çözüm bulacağız, tamam mı? Hiçbirimize bir şey olmayacak.” Ağlamaktan konuşamıyordu. Sadece başını salladı.
MİRA
En başından beri bu gruptaki yerimizi anlayamadım. Bu gruba dahil olma sebebim kardeşimin aptalca takıntılarından biriydi. Suç edebiyatı mı? Saçmalık. Cemre odadan çıkıp Nehir’i alırken ben odaya girmiştim. Odaya girmem ile çıkmam bir oldu. Onlara söyleyecek hiçbir şeyim yoktu, özellikle de avukatlarımız gelmeden önce. Burada olmamın tek nedeni kardeşimi kurtarmaktı.
ERİM
Sıra bana geldiğinde içeri girdim. Mira avukatlarımız olmadan hiçbir şey söylememem konusunda beni uyarmıştı. Onun dediğini yapmak zorundaydım “Sanırım kız kardeşinle aynı yolu izleyeceksin,” dedi Ege Bey. Sadece başımı sallamakla yetindim “Tamam, ama sana sormak istediğim kayıt dışı bir sorum var. Bilgisayarlardan anlıyorsun değil mi?” “Yani oyun oynuyorum, evet.” dedim. “Peki, dün bilgisayar odasında birini gördün mü?” “Hayır, kimseyi görmedim. Her şey gayet normal görünüyordu. Söylediklerimi doğrulamak için dün akşam çekilen görüntüleri kullanabilirsin.” “Kamera tavsiyesi için teşekkürler, ancak ne yazık ki dün geceki tüm kayıtlar silindi,” dedi. Hafifçe gülümseyerek, “Ah, sizin için talihsiz olmuş ancak siz Ege Bilgin’siniz, eminim bir yolunu bulacaksınızdır.” dedim ve odadan çıktım.
Elbette, tüm bilgisayar ekranlarında ölmüş bir bedeni taşıdığımızı görmek hoş değildi. Soğukkanlı davranarak yapmam gereken tek şeyi yaptım. Bu sinir bozucu görüntülerin bir kopyasını bir diske kopyaladım ve tek bir tıklamayla tüm görüntüleri sildim. O anda, Mira arkamda belirdi ve “Sadece senin için burada olduğumu unutma kardeşler her zaman birbirinin arkasında durmalı.” dedi.
ARZU
Başıma böyle bir şey geleceğini bilseydim asla bu dersi almazdım. Ben sadece polisiye romanlara tutkusu olan biriyim, bu konumda olmayı hak etmiyordum. Ne o silaha dokundum ne de oyuna katılmak istedim ama sonuç olarak buradayım ve kendimi kurtarmalıyım. İstemeyerek de olsa olaylara dahil oldum. Elim bir kere kana bulandı, bir daha asla çıkmayacak. İçeri girdim, hikayemizi anlattım ve çıktım, hepsi bu. Birkaç gün öncesine kadar Ege Bilgin ile tanışıp onun suç bilgilerinden faydalanmak için birçok şeyimi verebilirdim. Bu koşullar olmasaydı onunla çalışabilir ve başarılı bir dedektif olabilirdim ama sanırım hayat bazen planlar yaparken başımıza gelenlerdir.
Cesedi çıkarmalarını izlerken hareket edemedim. Cemre beni salladığında kendime geldim. “Hadi, malzemeleri buldum, kanı temizlememiz gerek.” dedi. O anda hiçbir şey düşünemedim, bezi ve spreyi elinden aldım, yere oturdum ve tüm gücümle silmeye başladım.
NEHİR
Banyoya girdiğimizde Cemre ellerimi ve yüzümü yıkayarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Sakin olmam gerektiğini biliyorum, durumum hepimizi etkiliyordu ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Birini öldürdüm. O zaman gelmişti, o odaya girip hepimizin kıçını kurtarmalıydım. “Bana bak, sakin kalkıp her şeyi itiraf etmeye çalışma,” dedi Cemre. Başımı salladım. “Şimdi buradan çıkıyoruz ve sen de işi bitiriyorsun.” Tuvaletten çıktığımızda arkadaşlarımın endişeli yüzleri beni karşıladı, yanlış bir şey yaptığımı düşünüyorlardı. “Endişelenmeyin, iyiyim,” dedim ve tam o an içeri çağrıldığımı duydum. Ayaklarımı yere sürüyerek odaya girdim ve işte Ege Bilgin karşımda duruyordu, yıllardır hayranı olduğum kişi. “Merhaba Nehir. Hoş geldin. Otur lütfen, başlayalım,” dedi. Yavaşça sandalyeye oturdum ve kaderimi beklemeye başladım. “Söyle bakalım dün gece ne oldu?” diye sordu. Stresle oynadığım ellerime baktım ve son bir kez ne söyleyeceğimi düşündüm ve konuşmaya başladım. “Bu korkunç olay olmasaydı dün akşam hayatımın en güzel akşamlarından biri olabilirdi. Her şey çok güzel başladı, festivalde hepimiz harika vakit geçiriyorduk. Sonra Selim hepimizi sınıfa topladı, orada bir şeyler içtik, konser alanına geri döndük ve eğlenceye devam ettik. Hiçbir şey ters gitmedi. Festival bitmişti, bu yüzden evlerimize geri döndük.” diye açıkladım. “Arkadaşların, gördüğüm kadarıyla çok iyi anlaşıyorsunuz. Birbirinizi ne kadar zamandır tanıyorsunuz?” diye sordu. “Aralarında en iyi tanıdığım kişi Cemre. 4 yıldır en iyi arkadaşız. Diğerleriyle bu yıl tanıştık ve yakın arkadaş olduk ama hepsi benim için değerli insanlar.” dedim. “Arkadaşlarının arasında seni en stresli gördüm, bunun özel bir nedeni var mı? Öğretmeninle yakın mıydın?” “Herkes kadar yakındık, evet. Buğra Bey bizi görmüştü, toplum bizi dışlarken o bize sahip çıktı. Tutkumuzu fark etti ve peşinden gitmemiz için bizi cesaretlendirdi. Hepimiz onu severdik, hepimizle bağ kurmuştu. Üzgün olmama şaşırmanı anlayamıyorum. Elbette üzgünüm, dün gece bir insan öldü, üzgün olmamdan doğal bir şey göremiyorum.” dedim. “Sanırım burada işim bitti. Sana bildiğim her şeyi anlattım.” diye de ekledim. ” Evet Nehir, şimdilik işimiz bitti, arkadaşlarının yanına geri dönebilirsin.” Yavaşça dışarı çıktım ve arkadaşlarımın endişeli gözlerini üzerimde hissettim. “Çıkalım artık bu iğrenç yerden. Burada işimiz bitti.” dedim. Cemre’nin ağzından küçük bir kıkırdama duydum. “İşte benim kızım.” diye kulağıma fısıldadı. Ve hepimiz o polis karakolundan bir daha asla geri dönmemek üzere ayrıldık.
“Hadi, hemen buradan çıkmalıyız” Cemre beni çekmeye başladı. Dışarı çıktığımızda, yüzüme bir rüzgâr çarptı. “Cesedi serada bıraktık, kamera görüntülerini sildik, sınıf temiz. Herkes sessiz kalırsa, bu işten kurtuluruz” dedi Selim otoriter bir tonda. “Şimdi sadece eğleniyoruz. Tamam mı? En azından bunu başarabileceğini düşünüyorum, Nehir.” dedi Arzu. “Tamam, tamam, endişelenmeyin, hiçbiriniz benim yüzümden hapse girmeyeceksiniz. Kendimi toparlayacağım.” dedim ve hepimiz okulun farklı yerlerine dağıldık.
BÖLÜM 3 –
1 yıl sonra
EGE BİLGİN
Bir yıl. Olayların üzerinden tam bir yıl geçti. İtibarımı, işimi ve hayatımı kaybederek geçirdiğim bir koca yıl. Hayatta zirveye ne kadar tırmanırsanız, dibe vurmanız o kadar kolay olurmuş. Ama ben bu meseleyi çözmeye ve gerçekleri ortaya çıkarmaya kararlıydım, her şeyin başladığı yere tüm o pislikleri toplayıp o itirafı ağızlarından alacaktım. Hepsine gizli birer mektup gönderdim, bir yıl boyunca onları araştırmış, karakterlerini analiz etmiştim yani bu mektupları almalarına çok heyecanlanıp o sınıfa toplanacaklarına emindim.
Beklediğim gibi oldu, şimdi hepsi o sınıfta, önümde duruyorlardı. Sorgularındaki hallerinin aksine hiçbiri üzgün veya perişan görünmüyordu. “Hadi artık bitirelim şu işi,” dedim. “Artık cinayet büroda çalışmadığımı biliyorsunuz; bu küçük toplantı tamamen aramızda. Bana en başından beri haklı olduğumu kanıtlayın artık,” dedim. Nehir’in ağzından bir kahkaha çıktı. “Eh, eğer öğrenmeye bu kadar meraklıysanız, o zaman kulaklarınızı açın ve beni dikkatlice dinleyin.” dedi. “Müsaadenizle çocuklar,” dedi ve arkadaşlarına bir bakış attı. Hepsi onu tamamen soğukkanlılıkla ve alaycı gülümsemelerle onayladı ve sonunda Nehir anlatmaya başladı. “Olayları tam olarak anlamak için başa dönmemiz gerekiyor. Hepimizin çocukluğumuzdan beri suça karşı bir tutkusu var, suç kitapları okuyarak ve filmler izleyerek büyüyen çocuklarız biz. İşte bu tutkumuz buralara kadar geldi. Bu dönemin başında, suç edebiyatı dersi için çok heyecanlıydım. Ders günü. Cemre ile sınıfa girdiğimiz anda doğru yerde olduğumuzu biliyordum. Açıkçası, Buğra Bey de doğru yerde olduğumuzu düşündü, bu yüzden dikkatini çeken öğrencileri sınıftan ayırdı ve yeni ve çok daha tutkulu bir suç edebiyatı kulübü kurdu. Bizi yüceltti hikayelerimizi dinledi ve fark edilmemizi istediğini, harcanmamamız için elinden geleni yapacağına bizi ikna etti. Suçu tartışmak için haftada bir buluşuyorduk. Eskiden yoğun tartışmalar yapardık, bazen oyunlar oynar ve cinayetler sahnelerdik. Festival günü tam da böyle günlerden biriydi. Artık okulun sonuna gelmiştik ve küçük grup maceramız sona erecekti, bu yüzden hiçbirimiz festivale gitmek istemiyorduk, tek istediğimiz okula gidip son bir cinayet sahnesi oynamaktı, ancak son oyun çok özel olmalıydı, dikkat çekici olmalıydı. Özellikle İstanbul’un en ünlü dedektifinin dikkatini çekmeliydi, sizin dikkatinizi çekmeliydi. Bunun için yapamayacağımız hiçbir şey yoktu, yani şu an buradayız değil mi, başardık. Buğra Bey için yazık oldu tabi, o fazla ileri gittiğimizi düşünüyordu birkaç kez kulübü kapatmaktan bahsetmişti, okul yönetimi bazı sorunlar çıkarmış. Korkak adam. O hiçbir zaman bizden biri olmamıştı zaten bu yüzden gözden çıkarması fazlasıyla kolay oldu tek seçenek oydu fazla düşünmedik bile. Keşke en başta bizi destekleseydi belki de şimdi o da burada oturuyor olurdu. Ama hayır bu sınıfta korkaklara yer olmamalı. Onu vurmadan önceki surat ifadesini asla unutamam. Tatmin edici bir duyguydu. Elbette sahneyi bitirdikten sonra da oyun devam etmek zorundaydık, hepinizi kandırırken arkanızdan o kadar çok güldük ki, eminim şu an yaşadığınız şok ve aşağılanma bile bunun yanında küçücük kalmıştır. Hepimiz rolümüzü iyi oynadık o gece bile sanki gerçekten bilmediğimiz bir durumun içine düşmüşüz gibi davrandık. Bunu size neden anlattığımı merak ediyorsunuz, değil mi? Gerçekten buraya gelip her şeyi öğrendikten sonra elinizi kolunuzu sallaya sallaya buradan çıkıp hayatınıza devam edebileceğinizi mi düşündünüz? Biz senden her zaman bir adım öndeydik, dedektif bozuntusu.” dedi ve o anda bir silah sesi ve ardından göğsümde bir acı duydum. Manyak beni vurmuştu. Nefesim kesildi ve yavaşça yere düştüm. Son çabamla, sadece “Neden?” diye sorabildim. Cemre hemen lafa atladı ve “Çünkü, biz ne pahasına olursa olsun fark edilmeyi hak ediyoruz ve sen hikayemizin en önemli parçasısın, dedektif.” dedi. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken katilin ağzından duyduğum son cümle şuydu: “Tarih her zaman kendini tekrar eder. Endişelenme, hemen yanına bir sonrakileri göndermek için buralarda olacağız orda tek başına kalmazsın. Bide son bir şey, öğretmenimize bizimle gurur duyabileceğini söyle. Dikkatlerini çekmeyi başardık.” Ardından gelen sadece sonsuz bir karanlıktı.
SON