“Okumak insana yeni pencereler açar, zamanda yolculuğu mümkün kılar, başka dünyaların ve hayatların bir parçası olmanızı sağlar. Okuduğunuz her kitap, size yeni bir özellik ekler. Yazmak ise şifa verir, hatta terapilerde kullanılır. Konuşarak anlatamadığınız pek çok şeyi, yazarak kolayca anlatabilirsiniz.”
Doksanlı yıllarda “Adam” şarkısıyla milyonları kalbinden vuran müzisyen Sibel Alaş, Game of Thrones (Taht Oyunları) adlı fantastik roman serisini Türkçeye çeviren isim.
Yazdığı şiirleri yaptığı besteler ile taçlandırıp hafızalarımıza kazıyan, sesiyle huzuru yüreğimize nakışlayan, her şartta kendinden emin duruşuyla örnek bir kadın olan, yılmadan üreten, ruhunu sanatla bütünleştirmiş sevgili Sibel Alaş’ı konuk etmekten gurur duyuyor ve hoş geldiniz, diyoruz.
Bana yakıştırdığınız bu güzel sıfatlar için çok teşekkür ederim, hoş buldum.

Daha yedi yaşındayken babanızın aldığı mandolinle müziğe ilk adımınızı atıyor ve bir dönem de bu adımı eğitimle destekliyorsunuz. Yazdığınız şiirler besteye dönüşüyor. O dönem şiirler yazıp bestelemenize katkıda bulunan şeyler neydi? Nelerden besleniyordunuz şiir yazarken?
Şiir yazıp bestelememdeki ilk ve en büyük etken, lisedeki Elahe Sharari isimli İngiliz Edebiyatı öğretmenimdi. Bayan Sharari İran asıllı, son derece donanımlı, ileri görüşlü bir kadındı. Eğitimde klasik yöntemler yerine yenilikçi metotlar kullanırdı. Gitar çaldığımı biliyordu, önüme Edgar Allan Poe’nun bir şiirini koydu: “Bunu bir şarkı hâline getirebilirsen sana on veririm.” dedi. Dediğini yaptım ve büyük keyif aldım. Sonrasında kendi şiirlerimi, şarkı sözlerimi yazıp bestelemeye başladım.
1995’te ilk albümünüzde yer alan “Adam” şarkısıyla hepimizin gönlüne taht kurdunuz. 90’lı yılların tadı bir başkaydı. Türk pop müziğinin şu anki durumu ile 90’lı yılları nasıl değerlendirirsiniz?
O zamanlarda da iyi ve kötü işler vardı, şimdi de iyi ve kötü işler var ama 90lar’ın en ayırt edici özelliği; her bestecinin, aranjörün, yorumcunun kendine özgü olmasıydı sanırım. Bu dönemde herkes ve her şey biraz birbirine benziyor gibi geliyor bana. Mesela bir şarkı formu dinleyici tarafından seviliyor, bir bakıyorsunuz herkes o formu referans almış ve birbirine çok benzeyen onlarca şarkı yazılmış. Tatsız bir durum. Söylediğim gibi şimdi de işini çok iyi yapan, yıllarca unutulmayacak şarkılar yazan, söyleyen müzisyenler var.

Müzik yapmayı göz önünde olmaktan daha çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Gözlerden uzak olsanız da hiç unutulmayan, özlenen, şarkıları yeni neslin dahi dilinde olan bir sanatçı olmayı neye bağlıyorsunuz?
İnanın bilmiyorum. (Gülümsüyor) Düşündüğümde; “İnsanların kendi duygularıyla ve deneyimleriyle özdeşleştirebildiği şarkılar yapmışım demek ki” diyorum. Konserlerde yirmili yaşlarında gençler, benim bile unuttuğum şarkıları istiyorlar benden. Yalana gerek yok, çok mutlu oluyorum, gururum okşanıyor. Samimiyetle ve hesapsızca yaptığım şarkıların hâlâ dinleniyor, isteniyor olması ruhuma iyi geliyor.
2005 yılında Arteriovenöz Malformasyon (AVM) teşhisi konulup bir beyin ameliyatı geçirdiniz, öncelikle çok geçmiş olsun Sibel Hanım. Peki, bu zorlu süreci nasıl atlattınız? Bu soruyu; verdiğiniz mücadele, hayata tutunma azminiz, aynı durumları yaşayan okurlarımıza örnek olsun, güç olsun diye sormak istedik.
Ben pozitiviteden ve huzurdan beslenen biriyim. AVM teşhisinin konulduğu günü hatırlıyorum. Uzun bir tedavi süreci beni bekliyordu. O günün akşamı bir karar verdim; sızlanmayacak, kötüyü beklemeyecek, tedbirimi alacak ve hayatı olağan akışında yaşayacaktım. Öyle de yaptım. Tamamıyla iyileşme şansım %85 gibi büyük bir orandı. Yani şanslıydım. Büyük yüzdeye odaklandım, diğer seçeneği aklıma bile getirmedim. Sonuçta iyileştim, iyiyim. 4 ay kadar önce kapsamlı bir beyin taramasından geçtim. Beynimde hastalığın izi bile yok. (Gülümsüyor)
Şimdilerde 90’ların efsane isimleriyle, yıldızlarıyla aynı sahneleri paylaşıyor, muhteşem konserler veriyorsunuz. “Şimdi 90’lar” ekibiyle ve tek olarak planladığınız yeni projelerinizden bahseder misiniz bize?
Eski dostlarla sahneye çıkmak, herkesin ezbere bildiği şarkıları hep birlikte söylemek, inanılmaz keyifli. Son derece yoğun bir konser programımız var. Konserlerin yanı sıra Hakan Eren’in prodüktörlüğünü üstlendiği, Metin Özülkü ve Hasan Çiçek’in aranjörlüğünü yaptığı bir albüm hazırlıyoruz. Bu albüm Şimdi 90’lar ekibinin üçüncü albümü olacak. Bir yandan benim solo konserlerim de devam ediyor. Arada bir boşluk bulur bulmaz yine Hakan Eren prodüktörlüğünde ve Ossi Müzik etiketiyle yeni şarkılarımı çıkaracağım; ayrıca benim için bir best of projesi de hazırlanmakta.

2008’de Kırık Kalpler Oteli adlı kitabı çevirdiniz, ardından George R. R. Martin’in Game of Thronesadlı serisinin ilk kitabı olan Buz ve Ateşin Şarkısı’nı çevirdiniz. Bu kadar büyük eserlerin parçası olmak müthiş bir duygu olmalı. Size bu süreç neler kattı, yaşadığınız zorluklar var mıydı?
Bunlar benim son derece gurur duyduğum işler. Kendimi iyi ve işe yarar hissettiren işler. George Orwell’den George R.R. Martin’e, Sylvia Townsend Warner’dan Phillip Kerr’e, best seller’lardan klasiklere, yüzden fazla kitabı dilimize çevirdim. Bu süreç kültürel donanımımı genişletti, beni eski ve yeni dünyaya yakınlaştırdı. Hatta büyüttü, olgunlaştırdı. Zorluklara gelince… Çeviri yapmak başlı başına zor bir iştir; ağır ilerler, çok zaman alır, aşırı dikkat gerektirir, ama en sonunda yaşattığı tatmin duygusu paha biçilmezdir.
Kadın okuyucularımıza yazmaları ve okumaları konusunda destek vermek için yazma ve okuma kampanyası başlattık. Siz de edebiyatı ve kelimeleri çok seven bir kadın olarak okuyucularımıza yazma ve okuma konusunda neler söylemek istersiniz?
Okumak insana yeni pencereler açar, zamanda yolculuğu mümkün kılar, başka dünyaların ve hayatların bir parçası olmanızı sağlar. Okuduğunuz her kitap size yeni bir özellik ekler. Yazmak ise şifa verir, hatta terapilerde kullanılır. Konuşarak anlatamadığınız pek çok şeyi, yazarak kolayca anlatabilirsiniz. Okurlarınız kendilerini yazarak anlatmayı bir denesinler, sonuca inanamayacaklar. Kampanyanızı kendi gücüm dâhilinde sonuna kadar desteklemek isterim, bu girişiminizden dolayı size teşekkür ederim.
Asonans ailesi olarak bu samimi ve keyifli söyleşi için çok teşekkür ediyoruz.