Yazan: Cafer Tayyar Taşyürek
“Kendisine inanan anneme, dualarımla…”
İlk insanlardan günümüze birçok şey değişti; kullandığımız araç gereçler, yediğimiz içtiğimiz ve giydiğimiz şeyler… Değişmeyen sadece insan kaldı. İnsan; sevgisiyle, nefretiyle, başarısıyla ve kaybedişleriyle hep aynı. İnsana dair duyguların; mesela gayretin, hırsın, mücadelenin, sevincin ve hüznün değiştiğini zannetmiyorum. Ve bu duygulara hâkim olabilmenin tek yolu, ezelden beri kendini tanımaktan geçiyor bence. Çünkü insan kendini tanırsa attığı her adımda, elini her uzatışında hedefine varır. Her şeyi yapar demiyorum, özellikle hedefine varır diyorum. Çünkü zaten hedef ulaşılabilecek yoldur. Belki zorlanır, belki çok yoruluruz ama varacağımıza inandığımız yol her zahmete değer. Kendimizi tanıyarak işe başlamalıyız; her yönümüzü, eksisiyle artısıyla tanıyarak. Bunu başarırsak koyduğumuz hedefler daha ulaşılır olur, kendimize güvenimiz, inancımız artar ve mutlu oluruz.
İlk insanlar demiştik; o günden bugüne adını unutturmamış kadınlara bir bakalım. Hedefine kararlılıkla yürümüş; yaşadığı coğrafya, tarih ve kültüre takılmadan kanatlanmış kadınlara…
“Bana karşı zafer kazandırmayacağım” sözüyle kadın kararlılığının ve gücünün en güçlü örneklerinden biri; M.Ö. 69- 30 yılları arasında yaşayan ve hala adından söz ettiren Kleopatra, 18 yaşında babasını kaybettikten sonra Mısır’da tahta geçmiş ve neredeyse 20 yıl Mısır’ı yönetmiştir.
Hedefine yürüyüşüyle kendisine inanılan Türk kadını Sabiha Gökçen, kadının her alanda başarılı olacağını, göklerde süzülerek tüm insanlığa gösterdi. Dünya havacılık tarihine adını yazdıran 20 havacı arasında ilk kadın olma unvanını kazandı.
Bilinen ilk şairlerden birisi olan, M.Ö.570 yıllarında yaşayan Sappho; yazdığı coşkulu ve lirik şiirleri asırları aşarak günümüze kadar gelmiştir.
Kendine inanan kadınlardan biri olan, 16. asırda yaşayan Hindistanlı Mirabai; geleneklere göre kendisine seçilen eşi reddederek dini bir hayat yaşamaya başlamış ve yazdığı şiirler, söylediği şarkılar Hinduizm’e bile yepyeni bir soluk kazandırmıştır.
İngiltere’yi yok olmaktan kurtaran ve bir dünya imparatorluğu haline getiren adımları attıran, altın saçlı kraliçe olarak anılan 1. Elizabeth, en önemli örneklerdendir.
Bu örneklerin dışında, Jane Austen, yazdığı romanları çok rahat ve teşvik edici bir ortamda yazmamıştır herhalde. Kadınların kalem kullandığı, hele hele roman yazdığı nadir bir zaman diliminde; Kül ve Ateş, Gurur ve Önyargı gibi başyapıtları tüm kadınlara ilham olması düşüncesiyle yazmıştır.
Modern hemşireliği kuran Florence Nightingale de kendinden yola çıkarak insanlara ulaşmış ve savaş zamanında, yaralı askerleri tedavi etmek için gece gündüz çalışarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır.
İnsanlık daha sağlıklı, mutlu yaşasın inancındaki Dorothy Hodgkin ise; geçen asırda penisilin ve insülin üretiminin geliştirilmesini sağlamış ve nükleer silahsızlanma mücadelesinin önemli isimleri arasına girmiştir.
Bu arada Hindistan’ın ilk kadın başbakanını nasıl unutabiliriz? Ülkesini dağılmaktan kurtaran ve efsane olan kadın İndira Gandhi. Kendini tanımasa, gücünü bilmese bu yola çıkar mıydı? Kendisine inanılmasa arkasından milyonlar yürür müydü?
Saka Türklerinin efsane kadını Tomris Hatun’un hem ana hem evlat hem eş olarak Türk tarihinin ilk kadın hükümdarı olmayı başardığı unutulmamalıdır. Alp Er Tunga’nın torunu olan Tomris Hatun, eşinin ölümüyle devletin başına geçer ve Perslerle yapılan savaşları kazanır.
Aradan asırlar geçti ama hayat değişmedi. Ruslar Erzurum’u (Aziziye’yi) işgale gelince; direnen, mücadele eden ve “Bebem anasız büyür, vatansız büyümez.” diyerek inançla yola çıkan kahraman Türk kadını Nene Hatun, kendi gücünün farkına varmasa cepheye koşar mıydı?
Ya Halide Edip, mücadeleciliği, teşkilatçılığı, yazarlığı hatipliği ile nasıl ortaya çıktı? Tabii ki kendini tanıyarak ve kendine güvenerek.
“Kim istemez kendini beğenerek ölmeyi, kendini doğrulayarak ölmeyi, ben de isterim. Her şeyde haklı bularak kendimi.” diyen, 20. asrın en önemli romancılarımızdan biri olmayı başaran Adalet Ağaoğlu, ilk harfi yazdığında eminim kendine güveniyordu. Kararlılıkla harfler, cümleler oldu. O cümleler de romanlarda ölümsüzleşti, bu sayede onu okuyan her yüreğe tohumlar ekildi.
Tomris Uyar’ı duymayan, belki okumayan çok az kişi kalmıştır. Çünkü yazdıkları kadar, evrensel eserlere yaptığı çevirilerle de edebiyatımıza zenginlik atmıştır. Öykü, deneme, günlük dalında yazdığı kitaplar birçok ödül almış, daha önemlisi; birçok kalem sahibine örnek olmuş, yol göstermiştir.
Henüz 6 yaşında iken ilk şiiri yayımlanan ve çıktığı yolda azimle yürüyen Pınar Kür’ün de önemli bir yazar ve çevirmen olmasını kendisine inanması sağlamıştır.
Halide Nusret Zorluna, Samiha Ayverdi, Münevver Ayaşlı, Ayla Ağabegüm, Sevinç Çokum, Nazan Bekiroğlu… Daha onlarca, yüzlerce hatta saymayacağımız kadar çok örnek verebiliriz. Hepsi gönül sarayımızın mimarları. Onların kıymetini bilip istifade edenlere ne mutlu.
Kitaplığınıza bir bakın, eğer kadınlarımızın yazdığı eserler azsa çok eksiğiniz var demektir. Okullarda kendine inanan, güvenen kadın öğretmenlerimiz varsa ve bu kadın öğretmenlerimizden biri veya birkaçı sizin yüreğinize dokunmuşsa hayat size hep gülümser.
Elinizde beğenerek okuduğunuz Asonans Dergi gibi değişik birçok dergi ve kitapların mutfağında, vitrininde tezgâhında hep kendine inanan kadınlar var.
Tarih örneklerle doludur ama aklı başında her insan, kendisine uzak ve yakın çevresine baksın; bir kahraman görür ve bu kahraman genellikle annedir, eştir, abladır, arkadaştır yani kadındır. Hangimizin annesi, aman çocuğum kimseye muhtaç olmasın diye her türlü zorluğa göğüs germedi, zorlukları hiçe saymadı? Hep söyler geçeriz “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” diye; evet, kadınlarımız başarının asıl kahramanıdır ama en büyük fedakârlığı perde gerisinde durup alkışlananı alkışlayarak yapar. Cinsiyeti ne olursa olsun, başarılı her insanın başarısında annesinin izlerini görürüz; kendine inanan, güvenen o kararlı annelerin… Toplum o annelerin omzunda yükselir, insanlık o annelerin yüreğinde mutlu olur, tüm varlıklar o annelerin ellerinden tutarak geleceğe daha emin adımlarla yürür.
“Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıktan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle gerçek faziletle süslenip donanmaktır.” Mustafa Kemal Atatürk