Yazan: Ayşete Yavaş
Oldukça karanlık zamanlardı. Bir sabah yatağından usulca kalkan Rosie; kıyafetlerini kuşanıp, puantiyeli bandanasını bağlayıp, güçlü ve hür bir şekilde çıktı evinden. Peki, dönemin emperyalist güçlerinin de esas isteği, onun özgür hür iradesini yaşatabilmek ve dönemin kadınlarına aşılayabilmek miydi?
1940’lı yıllarda İkinci Dünya Savaşı tüm yıkıcılığıyla devam ediyordu. Tüm dünya, tarih boyunca alışılageldiği şekliyle yine alevler içerisindeydi. Şimdi olduğu ve geçmişte de olduğu üzere dönemin en büyük emperyalist güçlerinden ABD elbette savaşa girmiş, gencinden yaşlısına çağırabildiği kadar erkeği cepheye silah tutmaya çağırmıştı. Cephede ölen askerlerin yerlerini doldurmak için çağrılar yapılıyor; fabrikalarda, imalathanelerde, üretim tesislerinde savaşmaya uygunluğu bulunan tüm erkeklerin yerleri birer birer boşalıyordu. Azalan işçi sayısı düşük iş gücüne yol açıyor, savaş nedeniyle askeri teçhizatların üretim ve tedarik zincirleri aksıyor, maliyetler ise artıyordu. ABD nüfusunun genç erkek sayısındaki azalış nedeniyle kaybedilen verim yerine konulamıyor, ekonomik toparlanmaya gidilemiyordu. Dönemin ABD Savaş Üretim Koordinasyon Komitesi’nin aklına ise tüm bu sorunları çözecek dâhiyane bir fikir geldi. Fabrikalarda, savaşa gitmek zorunda olan erkekler yerine kadınlar çalışabilirdi. Bu sayede erkekler cephelerde savaşmaya devam edebilecek ve askeri teçhizatların üretiminde oluşan iş gücü açığını kadınlar kapatabilecekti.
Böylece, ABD Savaş Üretim Koordinasyon Komitesi tarafından bir grafik sanatçı bu dâhiyane fikri gerçekleştirmek üzere görevlendirildi. J. Howard Miller adındaki bu grafik sanatçı, Naomi Parker Fraley adındaki güzel bir kadının iş makineleri başında çalışırken çekilen bir fotoğrafını Rosie Riveter -Perçinci Rosie- ibaresiyle ilişkilendirerek ikonik bir imge haline getirdi. Bu ikon planlandığı üzere öyle sansasyonel bir etki yarattı ki o dönem 6 milyon kadının iş gücüne katılması sağlandı. Toplumsal bir örgütlenme, cinsiyetler arası eşitlik ve tam manasıyla bir iş birliği… O güne kadar halka empoze edilen ideal kadın rolünün -hizmetkar, toparlayıcı, destekleyici- aksine ortaya atılan bu fikir, adeta bir devrim niteliğindeydi. Elbette bu radikal toplumsal devinimin hayata geçirilebilmesi için sağlam argümanlara ve araçlara ihtiyaç vardı. Rosie Riveter adındaki kurgusal karakter gibi…
Rosie Riveter’in oluşturulma amacı, sanılanın aksine feminist bir hareketi desteklemek veya kadınların iş hayatındaki görünürlüğünü arttırmak değildi. Perçinci Rosie olarak bilinen bu karakterin esas yaratılma amacı, ABD hükümetinin İkinci Dünya Savaşı sırasında azalan iş gücünü arttırmak için beyaz orta sınıf kadınları ev dışında çalışmak için cesaretlendirmekti; 1940’lı yılların yaygın toplumsal eğilimlerini, iş hayatında yer edinmeye çalışan kadınların toplumsal rolünü değiştirmek değil! İdeal bir kadın işçi imajı yaratılarak, erkek işçilerin askere alınmasından dolayı aksayan askeri teçhizat ve malzemelerin üretiminin devamlılığı ancak bu sayede sağlanabilecekti. Bu nedenle gerçekleştirilen propaganda kampanyası, dönemin kadınlarını çalışmaya teşvik edebilmek için stratejiler geliştirdi ve çeşitli temalara odaklandı. Toplumu bu radikal devinime ikna edebilmek için odaklanılan başlıca temalar: Vatanseverlik, yüksek kazanç, dişil cazibe ve erkekler için özel gururdu. Oluşturulan her temanın, kadınların neden savaş zamanında çalışması gerektiğine ilişkin bir alt psikolojisi vardı.

Vatanseverlik teması, kadın işçilerin neden savaş zamanında çalışmalarının gerekli olduğuna dair dört argümana yoğunlaşmaktaydı. Tehlikeli alt psikolojiler barındıran bu dört argüman şu şekildeydi: Ne kadar çok kadın işe yararsa savaş o kadar çabuk bitecek, eğer kadınlar savaş zamanında çalışarak işe yaramazlarsa daha çok erkek ölecek, çalışmayı reddeden kadınlar yeterince güçlü görülmeyecek, çalışmaktan kaçınan kadınlar ABD’de taslak olarak bilinen zorunlu askerlikten kaçınan erkeklerle eşit kefede değerlendirilecek. Sunulan bu argümanlar, toplum tarafından kadınlara dayatılan tüm diğer roller gibi ağır bir sorumluluğu yine dönemin ABD kadınlarının omzuna bırakıyordu: Savaşta işe yaramayan kadın bir hiçtir!
Etki uyandırması amaçlanan ve kadınlara çalışmaları için bir cazibe unsuru olarak sunulan bir diğer tema ise yüksek kazançtı. Hükümet, iş tecrübesi olmayan yani diğer bir deyişle vasıfsız kadınları, çalışmaya ikna etmek amacıyla maaşlı bir iş vaadinde bulunmaktaydı. Oysa para kazanmaya başlayacak ve dolayısıyla kendi kazandığı parayı harcayacak olan bu kadınların arz-talep dengesini bozarak enflasyona neden olacaklarına ilişkin yaygın toplumsal bir korku da bu vaat ile birlikte gelmişti. Propaganda kampanyasında odaklanılan bir diğer tema Dişil Cazibe idi. Fabrikada fiziki gücü ile çalışacak olan kadınlara dış görünümleri ile ilgili endişelenmemeleri öğütlendi. Mavi işçi tulumu, güçlü kolları ve kırmızı bandanasıyla ideal bir kadın işçi olan Rosie Riveter gibi hem bakımlı hem de çekici olabilirlerdi. Aynı zamanda da ev işçiliği ile hiçbir farkı bulunmayan fabrika işçiliğini de ne kadar güzel bir şekilde kıvırabildiklerini herkese gösterebilirlerdi. Yani kadınların her gün kolaylıkla yaptığı ev işlerine benzer işleri fabrikada yapmaktan çekinmelerine neden olacak bir durum söz konusu değildi. Kampanya kapsamında dönemin erkeklerine empoze edilen bir düşünce ise Eşrefli Gurur idi. Dönemin şartları gereği bir kadının kocasının, kadının çalışması fikrine itiraz etmesi durumunda kadının çalışması mümkün olmayacağı için, hükümet bu duruma da el atmalıydı. Bu amaçla dönemin erkek zihniyetine, “kadınları çalışan erkeklerin, oğulları askere alınan babalarla aynı gururu duymaları” gerektiği söylendi. Karısı çalışan bir eş, bir erkek için gurur kaynağıydı.
İnce ince planlanan tüm bu propaganda kampanyalarının ardından kadınlar gururla sokağa döküldü. Fabrikalar kadınlarla dolup taştı ve daha önce de belirttiğim gibi 6 milyon kadının fabrikalarda istihdamı sağlandı. ABD’nin eli güçlendi, eksik iş gücü açığı kapatıldı ve teçhizat üretimleri aksamadan devam etti. Çok geçmeden ise gerçek anlaşıldı: Tarihte bir dönüm noktasının kahramanı olduğunu zanneden tüm Rosie’lerin aslında sadece çocuklarını ve kocalarını eve getirmek için çalıştıkları ortaya çıktı! En nihayetinde toplumun erkekleri savaştan döndüklerinde, geçici süreliğine kadınlara bıraktıkları yerlerini geri aldılar. Tüm bunlar hiç yaşanmamış gibi zamanda geriye gidildi ve bir kez daha kadınlara “yeriniz evinizdir” denildi. Savaş zamanı oluşan ihtiyacı karşılamak için dev bir propaganda kampanyasıyla “perçinlenen” bu kadınların büyük çoğunluğuna savaş bittikten sonra iş yerlerinde ihtiyaç duyulmadı, kadınlar fabrikalarda istenmedi ve bir kez daha ötekileştirildi.Ancak Rosie Riveter tuhaf bir şekilde kültürel bir ikon haline geldi. Savaş sırasında geçici süreliğine ihtiyaç duyulan kadın işçileri çekmek için propaganda aracı olarak kullanılması planlanan bu ikon amacının çok ötesine geçti. Günümüz modern toplumunda ise ortaya çıkış amacını dahi bilmeyen kitleler tarafından feminizm düşüncesini aşılayan güçlü bir kadın ikonuymuşçasına kullanılmaya devam ediyor. Bilinmesi gereken şudur ki: Rosie Riveter ikonu asla kadınları güçlendirmeyi amaçlamamıştır. Bu ikon, dönemin ABD hükümetinin zekice işlenen bir toplumsal kalkınma stratejisidir; feminist bir imge değil!
Çağdaş kadın hareketiyle ne yazık ki sık sık ilişkilendirilen, günümüz popülist feminist eğilimleri nedeniyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile bütünleşen ve medyada güçlü bir kadın ikonu olarak lanse edilen Rosie Riveter bir kahraman değildir. Perçinci Rosie’nin yaratımında esinlenilen kadının gerçek kimliği bile 2015 yılında ancak saptanmıştır. Bu zamana değin postere model olan kişinin İkinci Dünya Savaşı’nda bir başka endüstri işçisi olan Geraldine Hoff Doyle olduğu zannedilmekteyken, posterin yaratımında fotoğrafı kullanılan kişi Naomi Parker Fraley‘dir. Yani planlandığı ve amaçlandığı gibi yaratılan kurgusal bir karakter, başrolde olan esas kadının önüne geçmiştir. Kadınlığımızın toplumda hak ettiği yeri almasını istiyorsak, önce kendimizi eğitmeli; sorunlarımıza çözüm, sorularımıza cevap arıyorsak desteklediğimiz argümanların kökenlerine inmeliyiz.
Ki bana kalırsa, yapmamız gereken ilk şeylerden birisi “We can do it!” kavramını ve Rosie the Reviter’ı geçmişte bırakarak, “Geçmişte de şimdi de yapıyorduk!” anlamını taşıyan daha güçlü bir feminist hareketini, “We have been doing!” kavramına geçişimizle başlatmalıyız.
* Asonans Dergi 3.sayısında yayımlanmıştır.