Feminist yazar Virginia Woolf’ un ölümün kıyısında gidip gelen acı kayıplarla dolu yaşamı, eserleri ve yaşama duyduğu karamsarlığa son verdiği intiharı.
25 Şubat 1882’de Londra’da dünyaya gelen Virginia Woolf, Victoria Devri’nin tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen’in kızıydı. Yazarın teyzesi birinci sınıf fotoğrafçı, büyükbabası, amcası, üvey kardeşi ve babası şövalyelik payesi almış entelektüellerdi. Annesi ve babası daha önce başkalarıyla evlenmişler, her ikisi de dul kaldıktan sonra bir araya gelmişlerdi.
Yeni evli çiftin her ikisinin de ilk eşlerinden çocukları vardı. Sir Leslie Stephen’ın ilk eşi, ünlü romancı William Makepeace Thackeray’nın kızıydı. Thackeray’nın eşi akıl hastası olduğundan, Leslie Stephen’in bu kadından olan kızı Laura, anneannesine çekmiş, yirmi yaşında bir akıl hastanesine kapatılmıştı.
Virginia’nın annesi Julia Duckworth ile Leslie Stephen’ın beş çocukları oldu. Yaş sırasıyla Vanessa, Julian, Thoby, Virginia ve Adrian. Virginia on üç yaşındayken annesi ansızın ölmüştür. Woolf, o yıllarda kadınların ikinci planda kalması nedeni ile okula gönderilememiş fakat babası yardımı ile kendini geliştirmiştir.
Woolf evde öğrenim gördüğü için ailesi çok önemliydi. Yedi tane hizmetçileri ve onlara yardımcı olan birçok yetişkin kadın ve aile üyeleri ile birlikte altı katlı kalabalık bir evde yaşıyordu.
Kız kardeşi Vanessa Bell daha küçük yaşta ressam olmaya, Virginia Woolf ise yazar olmaya karar vermişti. Kendisini babasının kütüphanesinde geliştiren Virginia Woolf, 1895’de bir gazetede kısa hikâyelerini yayınlatmıştır.

Özellikle, Viktoria tarzı yaşamaya karşı olan Virginia Woolf, yazılarında da bundan bahseder.
1895’te annesi grip nedeniyle vefat ettiğinde 13 yaşındaydı. Derinden etkilenen Virginia iki sene içinde sinir krizleriyle baş etmek zorunda kaldı. Yaşadığı travma sesler duymasına ve hayali yaratıklarla konuşmasına sebep olsa da sosyal yaşamında bununla baş edebiliyordu.
1904’te babasının ölümünden sonra toparlanması uzun sürmüş, daha sonra kardeşleriyle Bloomsbury’ ye taşınması ise hayatında ciddi bir dönüm noktası olmuştur. Bloomsbury grubu içinde birçok ünlü edebiyatçıyı barındıran ve cinsel konulardaki özgürlükçü tavırlarıyla tanınan bir grup entelektüelden oluşuyordu. Grupta bulunan birçok kişi eşcinsel ya da biseksüeldi. İnsanlar onları etik bir grup olarak görüyorlardı. Grupta John Maynard Keynes, E. M. Forster, Roger Fry, Duncan Grant ve Lytton Strachey gibi ünlü kişiler vardı. Woolf, 1909’da bir süreliğine Lytton Strachey ile nişanlanmıştır.
Virginia Woolf 1912 yılında Leonard Woolf ile evlenmiştir. Leonard Woolf eşi için bir basımevi kurmuştu ve bu da Virginia Woolf’un yazdığı kitapları yayımlatması için bir fırsat olmuştu.
‘Perde Arası’ romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmiyor, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordu. Her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941’de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etmiştir. Virginia Woolf, geride iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell’e diğeri ise kocası Leonard Woolf’a.
KOCASI LEONARD’A HİTABEN YAZDIĞI MEKTUP
“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. 0 korkunç anlara yeniden geri dönemem artık. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim.
Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim
için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı.
Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu bile düzgün yazmayı beceremiyorum.
Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. (18 Mart 1941)
VİRGİNİA WOOLF’DAN SONRA NELER DEĞİŞTİ?
Bir profesyonel olarak 1905 yılında yazmaya başlayan Virginia Woolf’un ilk kitabı olan The Voyage Out (Dışa Yolculuk) 1915’te yayınlanmıştır. Bu kitabın yazımı çok uzun sürmüş, bir yıl içinde üç kez tekrar yazılmıştır. Özellikle annesinin ölümünü yenmesi ile ilgili olan bu kitap ilginç olduğu kadar etkileyicidir.
Gece ve Gündüz, Virginia Woolf’un ikinci romanıdır. Woolf’un “bilinç akışı” tekniğini kullandığı daha sonraki modern deneysel romanlarından farklı olarak klasik gerçekçi üslûpla kaleme aldığı bu eser, olay örgüsü, gerçek mekân tasvirleri ve titizlikle betimlenmiş karakterleri, dönemin atmosferini yansıtan özellikleriyle dikkat çekiyor.
1920’de yayımlanan roman, daha sonraki eserlerinin habercisi olarak, nesnel gerçekliğin ve tarihselliğin insan bilincindeki yansımalarını birbirinden oldukça farklı karakterlerde ustalıkla canlandırıyor.
Roman, I. Dünya Savaşı öncesi Londra’sında geçer. Woolf, dönemin aydınlar topluluğu, fikir ve ruh dünyasını sıcak, insanî bir dille anlatır. Kadın hakları, sınıfsal farklılık, aşk, evlilik ve özgürlük gibi meseleleri, karakterlerinin yaşamları, mücadeleleri, umutları, acıları ekseninde tartışıyor. Gece ve Gündüz, Katharine, Mary ve Ralph’in hakikat arayışlarında tanık olduğumuz modern insanın yazgısı, bir başkasını anlama çabası üzerine duygulu ve derin bir metin.
“Virginia Woolf, 1931’de yayımladığı Dalgalar’ı yazarken ise, bu kitapla o güne değin hiçbir başka romancının göze alamayacağı değişik şeyleri yapmak istediğini, hiçbir başka romana benzemeyeceğini biliyordu. (…) Çünkü Dalgalar, ‘hem düz yazıyla kaleme alınacak, hem de şiir olacaktı; hem roman olacaktı, hem de tiyatro oyunu. Dalgalar, üç erkek ve üç kadının çocukluklarından yaşlılıklarına uzanan hayatlarını dış dünyayı yok sayarak, karakterlerin iç dünyası ekseninde anlatır. “Bir olay örgüsüne uyarak değil, bir ritme uyarak” yazılan kitap, “şiir olmayan herhangi bir şey edebiyata neden girsin ki” diyen Woolf tarafından iki yıl içinde üç kez yazılır ve dalgaların sesine uydurularak, şiir gibi yüksek ses le okunarak düzeltilir… Gerçekçi roman geleneğinden tam bir kopuşu temsil eden Dalgalar, bilinç akışı tekniğiyle yazılan romanların en önemlilerinden biridir.”
Gece ve Gündüz, “bilinç akış tekniğini’’ kullanarak yazdığı ve sonraki romanlarından farklı olarak gerçekçi bir üslup ve olay örgüsü, betimlenen karakterleri ve yazdığı dönemin durumunu yansıtması ile dikkat çekmektedir.
Eşcinsel olan Virginia Woolf’un eserlerinde eşcinsel yatkınlıklarına bol bol rastlanır. Yazarın öteki romanlarına benzemeyen, tümüyle özgün bir düşünce ürünü olan Orlando isimli romanı bir aşk mektubuyla beraber o dönemdeki sevgilisi Vita Sackville-West’e adanmıştır.
1929 tarihli “Kendine Ait Bir Oda” feminist hareketin klasik bir kitabı olarak kabul edilir.
Kadın hareketinin elden düşürmediği önemli kitaplardan biri olan Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf’un belki de en kolay okunan kitabıdır. Çünkü konu çok somuttur: “Kadın ve Edebiyat.”
Erkeklerin kadınlara bıkıp usanmadan tekrarladıkları ‘ezeli’ ve de ‘ezici’ bir soru vardır: “Bizler kadar düşünme yeteneğiniz olduğunu ileri sürüyorsunuz. Madem öyle, neden Shakespeare gibi bir deha çıkaramadınız?” İşte Virginia Woolf ‘yakıcı’ soruya, tarihsel ilişkilerin kökenine inip kütüphane raflarında bir gezindikten ve kısa bir kadın edebiyatı tarihçesi çıkardıktan sonra esaslı yanıt getiriyor. Ve şöyle sesleniyor kadınlara “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!
ESERLERİ
Kitaplarının kapaklarında kardeşi Vanessa Bell’in resimleri bulunmaktadır. Yazar, modernist hareketin en önemli kişilerinden biri olarak tarihe geçmiştir roman türünün gelişimine büyük katkıda bulunmuştur. Kitapları elliden fazla dile çevrilen Virginia Woolf’un eserlerinden bir kısmı, Jorge Louis Borges Marguerite Yourcenar gibi tanınmış yazarlarca çevrilmiştir.
- Dışa Yolculuk (1915)
- Gece ve Gündüz (1919)
- Jacob ‘un Odası (1922)
- Mrs. Dollaway (1925)
- Deniz Feneri (1927)
- Orlando: Bir Yaşamöyküsü (1928)
- Dalgalar (1931)
- Yıllar (1937)
- Kendine Ait Bir Oda (1929)
- Londra Manzaraları (1931)
- Flush, Bir Köpeğin Romanı (1933)
- Üç Gine (1938)
- Perde Arası (1941)
- Virginia Woolf ‘un Günlükleri
- Pazartesi ya da Salı (1921)
Virginia Woolf’un bir maymunu, sincabı ve Jacobi adında bir faresi vardı. Sıkı bir hayvan sever olan Woolf için kardeşi Vanessa, bir yunustu.